Edebiyâtımız
genç ve güçlü bir kalemi kazandı, diyebilim. Nisâ Eser. Henüz
yirmi yaşında ama hikâye alanında birçok ödülü var. Timav
Liseler Arası Geleneksel Hikâye Yarışması, Küsader Yüreğe
Dokunan Kadınlar Öykü Yarışması, Yazarperest 2. Vefa Yarışması
ve Türk Ocakları’nın “Karacaahmet’te İlk Buluşma” adlı
hikâye yarışmasında farklı ödüller kazanmış.
Genç
yazarımızı değerli Mehmet Öskan hocamızın aracı olmasıyla
tanıdım. Bu haftanın başında da kitâb elime geçti. Başka bir
kitâbı okuduğum için bugünü bekledim. Bu sabah i’tibâriyle
ise uyanır uyanmaz ilk işim, “Gassal”ı elime almak ve okumaya
başlamak oldu. İnanılmaz derecede akıcı bir kitâb. İlk yarım
sa’âtte kitâbın yarısını okudum. Ancak kitâbın akıcılığıyla
vuruculuğu bir arada olduğu için kitâba ara vermek istedim ve ilk
düşüncelerimi yazdım. Sonra devâm ettim ve biraz evvel bitirdim.
Yazarımızın
tarzı, son dönemin, bana
göre, en önemli öykücüsü olan Sinan Terzi’nin tarzına
benziyor. Bu tarz, diyalogların çok olduğu, anlatımın ve konunun
diyalog üzerinden ilerlediği ve finallerin çok sarsıcı olduğu
bir tarz. Aslında böyle bir tarz, oldukça zor. Çünkü anlatılmak
istenen konuyu, yazarın anlattırmasındansa, kurgulanan bir
karaktere anlattırmak ve bunu diyalog şeklinde yapmak çok zor.
Üstelik bu zorluğun da ötesinde bunu okuyucuya yansıtabilmek daha
da zor. Genç yazarımız, bunu değerli Sinan Terzi gibi çok güzel
bir biçimde başarmış.
Kitâb,
on iki hikâyeden oluşuyor. Kitâbın adı da üçüncü hikâye
olan “Gassal”dan geliyor. Bilenler bilir, gassal, gusleden
demektir. Ancak buradaki gusûl, Müslümân ölülerin son guslüdür.
Yâni gassal, ölü yıkayıcısı demektir. Kitâbın ismi,
öykülerin konusuna uygun seçilmiş. Çünkü bütün öyküler,
ölümle ilgili. Sâdece biri, şahısların değil, hayâllerin
ölümü; biri de bâzı öğretmenlerin sevgiyi öldürebilmesi
üzerine...
Ölüm,
bilindiği üzere, yaşamın en önemli gerçeği ve hattâ
geleceğimize dâir bildiğimiz tek şey. Bu yüzden çok çarpıcı,
çok ilginç ve çok değerli. Ölümü anlatabilmek ise ölümün
kendisi kadar önemli. Çünkü yeteneksiz bir yazarın elinde çok
kötü bir görüntüye dönüşebilecekken, yetenekli bir yazarın
kalemin bir ihtişâma dönüşebilir.
Benim
eskiden beri düşüncelerimden biri “ölüm ânı öyküleri”ni
kaleme almaktır. Hattâ ölüm ânını anlatan birçok öykü de
kaleme aldım. Hepsini de beğenirim, doğrusu. Ama bugün kesin
olarak karâr verdim ki, hâyır, yayınlamayacağım. Çünkü artık
bu alanın bir ustası var ve bu usta, genç bir kardeşimiz. Bize de
ona saygı duymak, şapka çıkarmak ve hoş geldin demek düşer...
Hoş
geldin, genç kardeşim, hoş geldin...
KUTLU
ALTAY KOCAOVA
26.03.2020