7 Haziran 2016 Salı

VARLIĞIN SORGULAMASI - TATAR ÇÖLÜ


            İtalyan edebiyâtının büyük isimlerinden Dino Buzzati’nin büyük eseri... Tatar Çölü... Türkçe baskısı İletişim Yayınları’ndan çıkan eser, herkesin unuttuğu bir sınır kalesi olan Bastiani Kalesi’nde geçiyor. Berâberinde de bir militarizm sorgulaması ve İtalyan düşüncesinin temelinde yer alan Türk-Tatar korkusunu ele alıyor.

            Romanın ana kahramanı, kahraman olma hayâlleri kuran genç bir subay. İlk görev yeri olan bu sınır kalesine atanmadan evvel genelde silik bir görüntü çizen bu karakter, görev yerine ulaştıktan bir süre sonra buraya dâir anlatılanların etkisiyle kendisini düşman saldırısını engelleyecek kahraman bir subay olarak görmekte ve bunun hayâlini kurmaktadır.

            Sınır kalesi, adına Tatar Çölü denen, uçsuz bucaksız bir düzlüğe bakmaktadır ve buradan sürekli olarak bir saldırı beklenmektedir. Her ne kadar artık ne silâhlı kuvvetler, ne de hükûmet, böyle bir beklenti içinde olmasa da, Tatar Çölü, kaledekilerin yaşama sebebidir. Burada aslında genel olarak İtalyan bilinçaltına yerleşmiş Türk-Tatar korkusunu görüyoruz. Zâten kitâbın adı da buradan geliyor.

            Bu hayâlî kale ile hayâlî çöl ile bu hayâlî çölden medeniyete saldıracak olan barbar Tatarları engelleyecek kahramanlar... İnsanoğlu, her zaman kendi yaptıklarına bir anlam yüklemeye çalışır. Anlamlı hareket etmek, bir nevî bedeldir, aslında. Dolayısıyla yitip giden, yaşanmamış, hebâ edilmiş bir hayâtın anlamı... Daha doğrusu bedeli... Var olmayan düşmâna karşı tetikte beklemek... Buradaki hayâlî düşmân üzerinden yaratılan kahramanlık algısı, aslında temelde Türk-Tatar korkusuna yönelik büyük bir eleştiridir. Bu yönüyle de çok önemlidir.

            Bir diğer yönü de militarizme yönelik eleştirisidir. Kahraman olmak isteyen askerlerin, savaş isteğinin gücü görülür. Çöldeki her ışık ya da her hareket, inanılmaz bir hareketliliğe, söylentilere yol açar ve yeniden eski umutların canlanmasına yol açar. Bu kaledeki askerler için beklenen düşmân saldırısı, bir umuttur. Yâni artık var olan durumu, vatanını koruma isteği değildir. Şân ve şeref sâhibi olma isteği de değildir. Hattâ hep var olan kahraman olma isteğini de aşmıştır. Artık var olan bir hayâlin peşinden hebâ edilen bir hayâta anlam katmaktır. Yâni yitip gidenlere bahâne bulmaktır, aslında.

            Dino Buzzati, militarizme, bilinçaltındaki Türk-Tatar korkusuna ya da ömrünü hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayâllerin peşinden sürükleyenlere yönelik bu eleştiriyi yazarken, aslında bütün bir evrenin ya da insanlığın sorgulaması vardır. Ne için yaşıyoruz ya da vazgeçtiğimiz şeylerden ne için vazgeçiyoruz? Peki, uğruna vazgeçtiklerimiz, vazgeçtiklerimiz kadar gerçek mi? Eğer gerçek değilse, hangi dürtü ya da amaç, insanları gerçek olmayan şeyler için kendi hayâtına hebâ etmeye yöneltebilir ki? Bu durumda, bu dürtü ve amaçlar ne kadar gerçektir, ne kadar inandırıcıdır? İşte, müthiş bir sorgulama... Varlığımızın varoluşsal sorgulaması... Franz Kafka ya da Albert Camus gibi...

            Bununla berâber bütün bunların ötesinde ne Türk-Tatar korkusunu, ne militarizmi, gözümüze sokmadan anlatan, sorgulatan, edebiyâtla felsefeyi birleştirip, okuyucunun beyninde müthiş sorular sorduran bir yazar var...

            Okumak güzeldir... Sormak güzeldir... Sorgulamak güzeldir...

            Okuyunuz, efendim... Sorunuz, sorgulayınız, sorgulatınız...

7 Haziran 2016

KUTLU ALTAY KOCAOVA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder