19 Ağustos 2017 Cumartesi

ATSIZ HOCA VE RUH ADAM




           Ruh Adam… Şimdiye kadar birçok defâ üzerinde yazı yazılan, konuşulan, tartışılan bir Atsız eseri. Son olarak İz TV’nin “Yazarlar ve Romanlar” konulu belgesel dizisinin Ruh Adam bölümü için Atsız Hoca ve Ruh Adam'dan söz ettim, Ruh Adam ve Atsız Hoca üzerine konuştuk.

            Ruh Adam’ın konumu, gerek benim için, gerekse de çevremde bulunan ve düşüncelerimi paylaşan birçok kişi için oldukça farklıdır. Ruh Adam’da Atsız Hoca’nın kendisi vardır, başkaldırısı, düşüncesi, sorunları, hayâtı vardır. Zâten kendisi de anlatılanların çoğunun gerçek olduğunu vurgulamıştır.

            Eser, aslında 1948 yılında yazılmış, ancak Atsız Hoca, basılması için 1970’li yılları beklemiştir. Bunda da temel neden, saygıdeğer eşini üzmemek düşüncesidir. Bu da Atsız Hoca açısından oldukça takdîre şâyan bir durumdur. Zîrâ böyle bir eseri kaleme alıp, 20 yıldan fazla süre beklemek, pek kolay bir şey değildir.

            Ruh Adam’ı şimdiye kadar on altı defâ okudum. Her seferinde farklı bir tat, farklı bir lezzet aldım. Elbette neredeyse her yerini ezbere biliyorum. Bilinmedik hiçbir yeri yok diyebilirim. Ancak artık Ruh Adam okumak bir edebî zevktir. Kânûnî Sultân Süleyman Han’ın bir şi’rindeki ifâdeyle “lezzet-i ervâh”, yâni ruhların lezzetidir.

            On altı defâ okuduğum bir kitâbın akıcı olup olmadığından söz etmeye bile gerek yok. İstediğiniz kadar yazarını ve eserini sevin, hayran olun, akıcı bir dili olmadığı sürece birden fazla defâ okumazsınız. Hadi en fazla iki diyelim… On altı defâ olmaz, herhâlde…

            Atsız Hoca, Ruh Adam’ı bilindiği üzere, kökleri Hun dönemine dayanan bir Uygur masalı ile başlatır ve sonrasında bu masalın, nasıl gerçeğe dönüştüğü görülür ve romanın sonu da buna göre şekillenir. Romanın kahramânı Selim Pusat, arkadaşı Şeref ile berâber dürüstlüğün, temizliğin, şerefin vücûd bulmuş hâlidir. İnandıkları uğruna her türlü eziyeti göze alan ama inandıkları, varlıklarını teslîm ettikleri bir kurum tarafından ezilen bu insanların yaşadığı psikolojik çöküntü ise aslında tam bir Türkiye gerçeğidir.

            Selim Pusat ve Şeref, düşüncelerini özgürce ifâde ettikleri için cezâlandırılmış, işkence görmüşlerdir. Bu yönüyle eser, düşünce ve ifâde özgürlüğünü ortaya koyan muazzâm bir eserdir. Bununla birlikte eserin bu kısmının Atsız Hoca’nın hayâtının iki dönemine vurgu yaptığını söyleyebiliriz. Birincisi, Atsız Hoca’nın 1. Türk Târih Tezi denilen şeye karşı tepkisini koyması, kimsenin eleştiremediği bir dönemde eleştirisini en yüksek perdeden, doğru bir şekilde göstermesi ve sonucunda Türkiyat asistanlığı görevinden atılıp, akademi kariyerinin ortadan kaldırılmasıdır. İkincisi ve en önemlisi de, mâlum 1944 zulmüdür. Bu zulüm, Atsız Hoca ve kardeşi Nejdet Sançar’ın hayâtına çok büyük bir darbe vurmuştur. Bu darbeden en çok etkilenen de daha doğmadan ve doğduktan hemen sonra sağlıklı bir şekilde beslenmesi engellenen, hastalandığında tedâvisi için zorluklar çıkarılan ve henüz çocuk yaşta, 16 yaşında boğuştuğu hastalıklardan dolayı ölen Afşın’dır. Bu yönüyle Yüzbaşı Şeref, Nejdet Sançar’a dönüşmektedir. Elbette bu konuda bire bir ve gerçekçi bir bağlantı kurmak için yeterince verimiz yoktur ama yaşananlardan dolayı Yüzbaşı Şeref karakteri, doğrudan Nejdet Sançar ile örtüşmektedir.

            Ruh Adam romanını öne çıkaran bir diğer unsur da, özellikle dîn konusundaki sorgulamasıdır. Bunu Selim Pusat’ın Tanrı ve peygâmberlerle olan diyaloğunda görebiliriz. Böyle bir diyaloğu bugün görebilir miyiz, tartışılır. Ancak kitâbın bu yönü, onun değerini de arttırmaktadır.

            Romanın karakterleri arasında yer alan ve ana karakterler arasında yer alabilecek olan Güntülü ve Aydolu da, gerçek karakterlerdir. Atsız Hoca’nın ifâdesine göre bu kızların gerçek isimleri biraz değiştirilmiş olsa da, isimleri oldukça yakındır. Elimizdeki bilgiler, biraz daha araştırarak bu isimlerin kimler olduğunu öğrenmemiz için yeterli olsa da, hem Atsız Hocamızın, hem de bu kızların hâtırâlarına duyduğum saygıdan dolayı kim olduklarının öğrenilmesine karşıyım. Bâzı şeylerin sır olarak kalması iyidir.

            Bu arada hem Ruh Adam’ı, hem de Safiye Erol hanımefendinin romanlarını okuyanlar, aradaki benzerliği fark edecektir. Bu konuda Atsız Hoca’nın, bana göre Türk romancılığının zirvesi olan Safiye Erol’dan etkilendiği ortadadır. Zâten Atsız Hoca, bu benzerliği gizlememiş, birkaç defâ vurgulamıştır. Romanın içinde de Safiye Erol’a selâm çakarak, onu anarak göstermiştir.

            Ruh Adam, târihin, masalların, siyâsetin, askerliğin, ihânetin, çıkarların, aşkın ve şerefin romanıdır… Okuyunuz efendim…
KUTLU ALTAY KOCAOVA

19.08.2017

2 yorum:

  1. Sevgili hocam Atsız Hocamız gibi siz de oldukça akıcı ve yalın bir dil kullanmışsınız yazınızda. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil